Kuraklık Tehdidi Altında: Tarımda Çözüm Arayışı
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Erayman, iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele eden tarım sektörü için çözüm yollarını değerlendirdi. Özellikle Kıbrıs gibi sıcak ve kurak iklimlere sahip bölgelerde, üreticilerin karşılaştığı zorluklara dikkat çeken Prof. Dr. Erayman, su kıtlığı, buharlaşma, toprakta organik madde eksikliği ve uygun olmayan ürün seçimi gibi konuların öne çıktığını ifade etti. Kıbrıs gibi bölgelerde su kıtlığı ve yüksek buharlaşma gibi sorunların tarımsal üretimi doğrudan etkilediğini belirtti.
Prof. Dr. Erayman, su kaynaklarının verimli kullanımı açısından damla sulamanın yetersiz kaldığı durumlarda yer altı sulama sistemlerinin devreye alınması gerektiğini vurguladı. Toprakların organik madde ile zenginleştirilmesinin, hem su tutma kapasitesini artırmak hem de verimliliği desteklemek açısından kritik olduğunu ifade etti. Tarımda dijital teknolojilerin ve dron kullanımının önemine de değinen Prof. Dr. Erayman, hava koşullarına göre yapılan ilaçlamaların girdi maliyetlerini azalttığını, tarla içi verimliliği artırdığını ve su kullanımını daha kontrollü hale getirdiğini belirtti. Özellikle kuru tarımda, ekim zamanının doğru belirlenmesinin çimlenme başarısı açısından belirleyici olduğunu vurguladı.
Bitki ıslahı alanındaki uzmanlığıyla, genetik seçimin ve biyoteknolojik yöntemlerin kuraklığa dayanıklı türlerin geliştirilmesinde önemli rol oynadığını söyledi. Genomik seleksiyon, hızlı ıslah ve CRISPR gibi tekniklerin geleneksel yöntemlere kıyasla çok daha kısa sürede sonuç verdiğini ve bitkilerin az suyla daha yüksek verim sağlayacak şekilde geliştirilebildiğini aktardı.
1. Kıbrıs gibi sıcak ve kurak yazlara sahip bölgelerde tarım yapmak ne gibi zorluklar içeriyor? Çiftçiler bu koşullarla nasıl başa çıkabilir?
Kıbrıs gerçekten de sıcak ve kurak bir coğrafya. Son yıllarda da küresel iklim etkilerini görüyoruz. Yağmur düzenli yağmıyor. Yağmur yağdığında da bölgesel ve çok yağabiliyor. Toplam yağışa baktığımızda yıllık 350-400 ml yağış aldığımız söylense dahi bu yağış her yere düşmüyor. Bu nedenle çok dikkatli olunması gerekiyor. Su kıtlığının yanı sıra buharlaşmanın da çok olduğunu unutmamalıyız. Bu durum da bitkilerde stress yaratan faktörlerden biri çünkü. Kısıtlı sulama imkanlarımız olduğu gerçeğini unutmadan, çok dikkatli şekilde sulama yapmamız gerekiyor. Damla sulama sistemleri buharlaşmayı nispeten önlüyor. Buna karşın artık Kıbrıs’ın yeraltı sulama sistemlerini düşünmeye başlaması gerekiyor çünkü damla sulamada da büyük oranda buharlaşma yaşanabiliyor.
Yer altı sulama, toprağın 40-50 cm kazılarak boruların döşenmesi ile gerçekleştiriliyor. Bu şekilde, buharlaşma minimize edilmiş oluyor. Bu çok avantajlı bir yöntem olmakla birlikte elbette dezavantajı da var. Bitki köklerinin su borularını tıkayabileceğine dair endişeler var. Şu anda bu sistemlerde borular belli ilaçlarla kapatılarak bitki köklerinin borulara sarılması engelleniyor.
Toprakta organik madde eksiğimiz var. Organik madde eksikliği, toprağın su tutma kapasitesini azaltır. Toprakta organik madde azsa, su akıp tabana doğru gider. Toprak yapısı ne kadar süngerimsi olursa o denli suyu tutma imkanı olur. Bu nedenle toprağımızı organik maddece zenginleştirmemiz gerek. Bunu hümik asit uygulaması, yanmış gübre gibi uygulamalarla başarabiliriz. Yanmış, fermante olmuş gübre olmasının altını çizmek isterim. Yanmamış olan gübre toprağa uygulandığında, araziyi yabani otlardan ve hastalıklardan kurtaramayız.
Buğday, arpa gibi ekin çeşidi veya ağaç türü seçilirken, seçilen ürünün bölgeye uygun olmasına dikkat edilmesi gerek. Çeşit seçiminde dikkat edilmesi gereken önemli unsurlardan biri de her çeşidin kurağa dayanıklılığının olmadığının bilincinde olunması. Örneğin Türkiye’nin bolca yağış alan Marmara bölgesinde yetişen bir buğdayı buraya ekerseniz, hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. O nedenle burada ekeceğiniz çeşitler, buraya uygun olmalı. Tarım Bakanlığı’nın bu konuda çok güzel çalışmaları, buğday – arpa ıslah programları var. Bölgeye uygun çeşit geliştirilmiş durumda. Çiftçilerimiz tarafından da bu türler kabul görmüş durumda.
Ekim zamanına da çok dikkat edilmesi gerek. Meteorolojik verilerin dikkatli şekilde takip edilmesi önemli. Yağış düşebilecek zamanın tespit edilmesi gerek. Burada buğday ve özellikle arpa ekimi çok fazla. Bunların büyük bir kısmı kuru tarımla yapılıyor. Ülkenin 180-190 bin hektara yakın tarım arazisinin ancak %10’u sulanabilir. Bu nedenle ekim zamanı planlanırken, özellikle arpa ekiminde, yağışın geleceği zamanın doğru hesaplanması önem arz ediyor. Aksi halde sağlıklı çimlenme olmaz. Küçük çiftçilerimiz yağmur hasadı dediğimiz yöntem ile kışın yağan yağmuru depolayarak kurak aylarda sulamada bunu kullanabilir.
Kıbrıs’ta yer altı gölleri, akiferlerimiz, var. Bunların deşarjı ile ilgili çalışmalara Devlet Su İşleri ve Tarım Bakanlığı vasıtası ile büyük yatırım yapılabilir. Bu akiferlerin hepsinin potansiyeli belli. Örneğin bir akifer 1 milyon metre küp su tutuyorsa ve bu suyun hepsi çekilirse deniz seviyesine de yakın olunduğu için denizden sızmalar başlar ve tuzlanmalar olur. Böyle bir kullanım yapılacaksa, bunların da iyi takip edilmesi ve ekolojik dengeye zarar verilmemesi gerekir. Akiferi potansiyeline göre kullanmak gerek. Sürdürülebilirlik bu noktada da karşımıza çıkan önemli bir kavram. Bilinçli kullanım çok elzem.
2. Sıcaklıkların artmasıyla birlikte bazı bitki türlerinde verim düşüşü yaşanıyor. Hangi ürünler bu durumdan daha çok etkileniyor ve bilimsel çözümler neler?
Her bitkinin sıcağa belli bir toleransı var. Buğday ve arpa gibi bitkiler sıcağa karşı biraz daha hassas. Boyu kısa da olsa sıcağı gördüğünde başak vermeye çalışır veya başaklardaki polenler ölür, tozlaşma olmaz. Bu nedenle çeşit seçiminin önemine bir kez daha vurgu yapmak isterim. Sıcaklığa dayanıklı, adaya uygun buğday ve arpa çeşidi seçimleri yapılmalı. Başka bir ülkede sıcağa dayanıklı olduğu tespit edilen çeşitler adaya introdüksiyon dediğimiz yöntem ile adapte edilebilir. Tarım Bakanlığı’nın kendi gözlem bahçeleri var. Bitkiyi ekip, sıcaklığa dayanan birkaç çeşidi seçip ıslah programlarına alabilirler. Isı stresine karşı, özellikle bahçelerde, gölgeleme çalışmaları yapılabilir. Çilek gibi bitkilerde nemlendirme, malçlama yapılabilir.
Örneğin nohut sıcağa karşı çok hassastır. Onun çiçeklenme döneminde hava sıcaklığı 35-40 dereceyi bulursa, polenler ölür. Bu nedenle bu tür bitkilerin ekim zamanına dikkat edilerek ekim zamanı değiştirilebilir. Biraz daha erken ekilebilir. Bu nedenle çiftçilerimizin iklim verilerini çok iyi takip etmesi gerek.

3. Uzmanlık alanınız olan “bitki ıslahı” kavramını okurlarımıza açıklayabilir misiniz? Bitki ıslahı yaz kuraklığına dayanıklı bitkiler geliştirmede nasıl bir rol oynar?
Bitki ıslahı çok geniş bir bilim dalı. Bitki ıslahı denildiğinde yalnızca bitkileri yetiştirip seleksiyon yapmaktan bahsetmiyoruz. Bir bitki ıslahçısının çok iyi bir agronomist olması, genetiği çok iyi bilmesi, teknolojik gelişimleri takip etmesi ve kullanmayı bilmesi, özellikle biyoteknolojiyi çok iyi bilmesi gerek. Bitki koruma yöntemleri ve hastalıkları da çok iyi bilmeli ki bunlara dayanıklı bitkiler yetiştirebilsin.
Her bitkinin ve her bitkinin her çeşidinin su kullanım etkinliği farklıdır. Bu genetik bir özelliktir. Birkiler içerisinde, hücreler içerisinde sıcağa dayanıklılığı belirleyen genler bulunur. Bu genler bazı bitki çeşitlerinde daha yoğun çalışır. Aslında biz seleksiyon yaparken, bu genleri seçiyoruz. Genellikle geniş kök yapısına sahip bitkiler kurağa dayanıklı oluyor.
Seleksiyon yaparken, ıslah yaparken, bitki geliştirirken ya kendimiz bu kuraklık ve sıcaklık ortamlarını sağlıyoruz ya da farklı kurak bölgelerde deneme alanları kurarak farklı çeşitleri test ediyoruz. Galip gelen bitkiyi alarak ilerletiyoruz. Böylelikle daha az su ile daha çok verim sağlayan çeşitleri seçebiliyoruz. Bunlar elbette uzun yıllar alan çalışmaların sonuçları olarak ortaya çıkıyor. Klasik yöntemler ile 10-20 yıl arasında değişebiliyor bu süreler. Yani şu anda yediğiniz ekmeğin buğdayının 20-30 yıllık geçmişi var.
4. Mısır ve nohut gibi ürünler Kıbrıs’ta yetiştirilmeye uygun mu? Bu ürünlerin yaz aylarındaki performansları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mısır çok güzel ancak bir o kadar da suya ihtiyaç duyan bir bitki. Kıbrıs’ın sadece büyük baş hayvan varlığı 60-70 bin civarında. Her bir hayvan ortalama 20-30 kilo mısır silajı yese, binlerce ton mısıra ihtiyaç olduğu söylenebilir. Ancak su yetersiz olduğundan, çiftçilerimiz kışın ekilen arpa ve buğdayı silaj yaparak hayvanlara yediriyor. Bunların kalitesi hem verimlilik açısından hem de kalite açısından mısırın yanına yanaşamıyor. Çünkü mısır, hem nişastası hem de protein açısından oldukça yüksek besin değerine sahip bir bitki. Ayrıca mısır yazda yetişir. Bu nedenle mutlak su gerektiriyor. Bugün 1 kilo buğday için 300 litre suya ihtiyaç duyuluyorsa, 1 kilo mısır için 150 litre suya ihtiyaç var. Daha az su ile daha fazla verim alınabilen bir bitki olmasına karşın, yaz aylarında yetişiyor olması ve Kıbrıs’ta yazın bu suyun tedariği anlamında sıkıntılar yaşanıyor olmasından dolayı daha az yetiştiriliyor. Yer altı mikro sulama sistemleri ile bu sorun giderilebilir. Elbette bu alt yapıyı oluşturmak maliyetli. Ancak bir noktada bunları yapmak durumundayız. Çünkü nüfus artıyor. Yine atık suların temizlenerek sulamada kullanılması da bir çözüm. Nohut, Kıbrıs için çok güzel bir alternative bitki. Çünkü sıcağa ve kurağa dayanıklı. Mercimek de aynı şekilde. Samanı da çok değerli. Bir Yonca samanı kadar değilse bile neredeyse o denli değerli. Hayvansal yem giderlerini karşılama açısından da önem arz ediyor. Bunlar, sürdürülebilirliği mümkün kılacak olan bitki ve çözümler. Yemleri, silajı, out dışarıdan getirmek, taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışmak oluyor. Oysa biz burada bunların tarımını yaparak hayvanlarımızı besleyebiliriz. Bölgeye uygun nohut çeşitlerinin seçilmesi, su kullanım etkinliği yüksek mısır çeşitlerinin iyi seçilmesi, performansı artırır.
5. Bitkilerin genetik yapılarıyla oynayarak onları sıcaklığa, susuzluğa ya da hastalıklara karşı dayanıklı hale getirmek mümkün mü? Bu ne kadar güvenli?
Bunların güvensizliğine dair önemli bir çalışma bulunmuyor. Klasik ıslah yöntemleri ile insanların başına musallat olacak bir tür de gelişebilir. Doğada da gelişebilir demek istiyorum. Örneğin doğada bazı yayılıcı türler var. Bunlar laboratuvarda üretilmiyor. Benim düşüncem, laboratuvar ortamında üretilen bitkilere güvenilmesi gerektiği yönünde. Çünkü çok detaylı ön testler yapılıyor.
Genleri ile oynanmış dediği zaman insanlarda tabi olarak bir endişe ortaya çıkıyor. Bizler bu işin içerisinde olduğumuzdan, işin ne denli detaylı ve titizlikle yürütüldüğünü biliyoruz, görüyoruz. Kamuoyu algısı çok farklı oysa. Genetiği değiştirilmiş bitkiler konusunda çok katı kurallar var. Yasal kanunlarla belirlenen, cezaları bulunan, titizlikle yürütülen süreçlerden bahsediyoruz. Gelen tüm tarım ürünlerinde de testler yapılıyor. Halk müsterih olsun. Tabi bunların kullanımlarının da sürdürülebilir olması gerek. Ayrıca bu işi yapan insanların bilinçli ve dikkatli olması, özellikle ilaçlama yaparken hem kendilerinin hem de çevrelerindekilerin sağlığına dikkat etmeleri gerek.
Son dönemlerde kullanılan bir sistem olan CRISPR-Cas9 sisteminden de bahsetmek isterim. Bu sistem sayesinde, adrese teslim şekilde, istediğimiz genin, istediğimiz nükleotitini değiştirebiliyoruz, kapatabiliyoruz veya açabiliyoruz. Böylece eskiden karşılaşılan bazı problemlerle karşılaşmıyoruz. Bu sistem ile istediğimiz gen dizilimlerini ayarlayarak, o gende istediğimiz değişimi yaparak gen değişiminde yaşanabilecek problemleri azaltıyoruz. Tekrar değinmek isterim ki insanlarımız ‘genetiği değiştirilmiş’ denildiğinde korkmamalı. Zira şu anda yediğimiz yoğurtta, peynirde, içeriğimiz ayranda, sütte genetiği değiştirilmiş bakteriler mevcut. İnsülin ilaçları bile transgenik yani genetiği değiştirilmiş bakterilerden elde ediliyor. Bunlar biyoteknolojik ar-geleri de geliştirecektir. Bilimi geliştirecektir. Devletlerin bu araştırmalara destek olmasında büyük yarar var. Bu teknolojiyi sahaya indirmenin zamanı geldi.
6. Tarımda kullanılan dronlar ve dijital teknolojiler günümüzde hangi sorunlara çözüm getiriyor? Özellikle yaz aylarında nasıl katkılar sağlıyorlar?
Bu teknolojilerin kullanılması gerek. Bir altyapı masrafı olabilir. Fizibilitesinin yapılması gerek. Ancak, şu anda sadece tarımsal kazanç değil, diğer kazançlarda da kar marjları çok düştü. Bu nedenle girdileri azaltacak formüller gerekiyor. Benzin fiyatları arttı, tohum fiyatları arttı… Biz bu girdileri nasıl azaltabiliriz? İklimi çok iyi takip etmeliyiz. On kere ilaç atmak yerine iki kere ilaç atılabilecekse, bu ciddi bir kar bırakır. Hava koşullarını iyi takip edemeyen ve rüzgarlı bir günde tarlasına ilaç atan bir çiftçi bundan zarar edecekken, iklim koşullarını takip eden bir çiftçi bundan kar sağlayacaktır. Rüzgarlı veya çiğli havada atılan ilacın işe yaramaması sebebi ile fazladan yapılacak her ilaçlama bir maaliyettir. İkincisi teknolojiden yararlanmalıyız. Ülkemizde bu konuda güzel haberler alıyorum. Bazı şirketler dronelar ile ilaçlama yapıyor. Drone ile atılan ilacın neredeyse tamamı bitki ile buluşuyor. Ve normalde 20 dönüm araziyi ilaçlamak için yaklaşık 400-500 litre su kullanmanız gerekirken, drone ile ilaçlamada aynı yeri 20-30 litrelik bir su deposu ile ilaçlayabiliyorsunuz. İlaçtan da yaklaşık %30’a yakın tasarruf edebiliyorsunuz. Tarla içerisine girmeden ilaçlama imkanı sunduğu için kendi bitkilerinize zarar vermiyorsunuz. Ciddi faydaları var bunun. Bu nedenle ülkemizde daha da yaygınlaşmasını dilerim. Ancak elbette bunlar Sivil Havacılık’la da ilgili bazı endişeleri ortaya koyuyor. Devletimizin kontrollü bir şekilde buna imkan sağlaması gerekir.
7. Tıbbi bitkiler sıcak iklimlerde daha verimli yetiştirilebilir mi? Kıbrıs bu bitkiler için uygun bir üretim merkezi olabilir mi?
Kıbrıs çok özel bir iklim ve buraya has, burada çok güzel yetişebilecek tıbbi bitkiler mevcut. Altınotu, gabbar, lavanta bunlardan bazıları. Benim buraya en uygun gördüğüm tıbbi bitkilerin başında kimyon geliyor. Tıbbi değeri oldukça yüksek. Neredeyse hiç su istemez ve sıcağa dayanıklıdır. Çiftçilerin bu konuda bilinçlendirilmesi lazım. Eminim ki Tarım Bakanlığı’nın çalışmaları vardır bu konuda. Gabbar, kapari, dediğimiz bir bitki var burada doğal olarak yetişiyor. Bununla ilgili endüstrilerin gelişmesi gerek. Zeytin, keçiboynuzu gibi bitkilerin tıbbi değeri var. Bunlardan katmadeğer elde edebilecek teknolojilerin uygulamasında fayda var. Çiftçileri mutlu edecek yöntemlerin geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü çiftçi nüfusumuz yaşlanıyor. Gençlerimizi tarlaya, bahçeye yönlendirebilecek, onlara konforlu bir yaşam sağlayabilecek ümidi verirsek, çok güzel tarımsal faaliyetler gerçekleşebilir.

8. Kuraklıkla mücadelede mera ve yem bitkileri üretiminin önemi nedir? Hayvancılığı da destekleyen bu alanlarda yaz sıcakları için ne tür çözümler geliştirilebilir?
Biraz önce mısırın çok su istediğinden bahsettik. Mısıra en güzel alternatiflerden biri sorgum bitkisidir. Darı dediğimiz bitki… Bunların yaprakları, sapları, tohumları çok güzel yem kaynaklarıdır. Mısırın neredeyse yarısı kadar su ve yarısı kadar gübre kullanır ancak neredeyse mısır kadar verimli ve kalitelidir. Sorgum için uygun bir iklimimiz var. Mürdümük dediğimiz bir baklagil, yem bitkisi var. Bu bitkiler üzerinde durulmasında fayda var.
Tarım İl Müdürlükleri veya Tarım Orman Doğal Kaynaklar ile ilgili birimler meraları ihya edebilir ve keçi-koyunlar orada otlayabilirler. Gece otlatmacılığı yapılabilir. Hayvanları gece idare etmek oldukça zor da olsa teknolojinin gelişimini de göz önüne alarak bunun imkansız olmadığını söyleyebiliriz.
Verilere göre ülkemizde pek karışık ekim yapılmıyor. Ancak bazı bitkilerin karışık ekimi verimliliği artırabiliyor. Bu tür konularda Fakültemiz danışmanlık hizmetlerine her zaman hazır. Çiftçilerimiz danışmanlık amacı ile bize her zaman başvurabilirler.
9. Genomik seleksiyon ve hızlı ıslah gibi ileri teknikler sayesinde, iklim krizine karşı dirençli bitkileri ne kadar sürede geliştirmek mümkün?
Genomik seleksiyon veya hızlı ıslah şu anda oldukça popüler olan iki yöntem. Bunlar hem hayvan ıslahında hem bitki ıslahında kullanılıyor. Bu yöntemler ile on binlerce bitkiyi analiz edebiliyorsunuz ve en dayanıklı, en uygun bitkiyi seçerek onu örnek alıyorsunuz. Bu yöntemler sizi tarlada yıllar boyu sürecek olan ek-ölç-biç zahmetinden kurtarıyor. Diğer yandan benim özellikle üzerinde durduğum, nispeten daha kolay olan, hızlı ıslah var. Bir konteyner içerisinde iki ayda verim alabiliyorsunuz bitkiden. Bu da yaklaşık olarak 15-20 yılda yapacağınız çalışmayı 4-5 yıla indiriyor. Bu teknik dünyanın birçok yerinde yaygın olarak kullanılıyor. Doku kültürü yöntemi de var. Islah zamanlarını bu şekilde de kısaltabiliyoruz.
Ülkemizde yapılması gereken, bu tarz çalışmalara proje desteği verilmesidir. UKÜ Mezuniyet Töreni’nde Sayın Bakanımız bu tür araştırmalara destek vereceğine dair açıklamalarda bulunarak bizleri çok mutlu etti. Bu alanlarda çalışacak olan öğrencilere burs verilmesi, bu tür projelerin desteklenmesi, hem ülkemizin bilimsel cazibesini artıracak hem de öğrenci akışını canlandıracaktır.
Sürdürülebilirlik üzerinde durmamız gerek. İnsan sağlığına ve yaşantısına zarar vermeden, çevreyi mümkünse hiç tahrip etmeden yapabileceğimizin en güzelini yapmamızda fayda var.
10. Çiftçilere, üreticilere ve genç tarım girişimcilerine, yaz sıcaklarında başarılı üretim için ne gibi bilimsel ve pratik tavsiyeler verirsiniz?
Maalesef toprak analizine dikkat edilmiyor ülkemizde. Gübre kullanım etkinliğini oldukça azaltan bir durum bu. Toprağımızı bilmeden, iklimimizi, çeşidimizi bilmeden ekim yapmamalıyız. Kurağa dayanıklı tür ve çeşitlerin seçiminde çok dikkatli olunmalı. Kurağa dayanıklı alternatif bitkilerin ekimi önemli. Kimyon, medine hurması gibi kurağa dayanıklı, iklime uygun bitkilerin yetiştirilmesini öneririm.
Babutsa dediğimiz bitki son dönemde yakalandığı hastalık nedeni ile çok büyük bir zarara uğradı. Bu durum çiftçilerin birlikte hareket etmemesinin de bir sonucu. Zamanında ilaçlama yapılsa ve birbirlerinden haberleri olsa belki de önüne geçilebilirdi. Bu nedenle iletişim çok önemli. Birlikte hareket etmek çok önemli. Çiftçilerin bu tür konularda hareket ederken toplu hareket etmesinde fayda var.
Çiftçilerimiz her sezon sulama sistemlerini gözden geçirmesi, kaçakları tamir etmesi ve sulamayı muntazam gerçekleştirmesi önemli. Vahşi sulama yöntemlerini mümkünse terk etmek gerek. Çünkü zaten suyumuz kısıtlı. Yapabiliyorsak sulamayı yer altından yapmalıyız. Aynı su ile daha fazla alan sulanabilir bu yöntemle. Özellikle sebze bahçelerinde malçlama yapılabilir. Hem yabani otlar da önlenmiş olur böylece çünkü onlar da önemli bir su kaybı yaratıyor.
Dijital tarım uygulamaları yakından takip edilmeli. Teknoloji gözümüzü korkutmamalı. Artık cep telefonuyla kendi bahçemizdeki, tarlamızdaki sulama ve gübrelemeyi takip etmek mümkün. Bunlar, girdilerin etkili kullanımı sağlar, kişisel hataları minimize eder.
Yani tarım yapılacaksa tam teşekküllü yapılmalıdır. Çiftçilikte bir şey eksik yapıldığı zaman verim de kalite de düşer. Her şey en zayıf zincire göre şekillenir. Takip etmediğiniz yerde kaybedersiniz. Sürdürülebilir, hesaplı kitaplı çiftçilik yapılması verebileceğim en önemli tavsiye.