Tıp

“Organ Bağışı, Yaşamı Çoğaltmanın En İnsani Yolu”

Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gürkan Ersoy, 3-9 Kasım Organ Nakli Haftası hakkında konuştu. Bir bağışçının 8 kişiye yaşam verebileceğini ifade eden Ersoy, “Organ nakli hayat kurtarır” dedi.

Organ naklini ve organ bağışını toplumsal dayanışmanın en güzel örneği olarak tanımlayan Ersoy, bağışçı sayısının yetersizliğine dikkat çekerek, “Sadece bir kişinin bağışı bile, birçok hasta ve ailesinin yaşamını değiştirebilir” şeklinde konuştu. Farkındalığın öneminin de altını çizen Ersoy “Farkındalığı artırmak için eğitim, medya ve sosyal medya kampanyaları, rol modellerin örnek oluşturması ve bilgilendirme noktaları önem arz eder” ifadelerini kullandı. Yeni dönemde, organ naklinin yalnızca klasik cerrahiyle sınırlı kalmayacağını dile getiren Ersoy, biyoteknoloji, yapay zekâ ve genetik mühendisliğinin de bu alanla iç içe olacağını ifade etti. “Bu yüzden gençlerin sadece tıbbı değil, teknolojiyi de çok iyi takip etmesi gerekiyor. Tıbbın geleceği artık disiplinler arası düşünme yeteneğinde gizli” şeklinde konuştu.
 

uku-organ-nakli-haftasi-web3

1    Organ nakli nedir ve neden bu denli önemlidir?
Organ nakli, görevini yapamayan bir organın yerine, sağlıklı bir organa sahip başka bir kişiden alınan organın cerrahi olarak yerleştirilmesi işlemidir. Bu sayede, ölümcül hastalıklarla mücadele eden insanlar yeniden sağlıklı bir yaşama kavuşabilir. Bir bağışçı, 8 kişiye kadar yaşam verebilir!
Yaşam Kurtarır: Bazı hastalıklar, ilaç veya diyalizle tedavi edilemez. Kalp, karaciğer veya böbrek yetmezliği olan hastalar için tek çare organ naklidir. Her yıl binlerce kişi sadece uygun organ bulunamadığı için hayatını kaybetmektedir.

Yaşam Kalitesini Artırır: Organ nakli, sadece yaşatmakla kalmaz; insana özgürlüğünü geri verir. Örneğin diyalize bağlı yaşayan bir böbrek hastası, nakil sonrası seyahat edebilir, çalışabilir, ailesiyle vakit geçirebilir. Yani yeniden hayatın içine döner. Örneğin böbrek yetersizliği olan bir hastanın, hastane veya evde 3 gün şeklinde, her seferinde 4-5 saat süren diyaliz işlemine tabi tutulması gerekir. Böbrek nakli olması halinde bu sıkıntıdan kurtulmuş olur.

Toplumsal Dayanışmanın En Güzel Örneğidir: Organ bağışı, “ölümden sonra bile yaşam armağan etmek” anlamına gelir. Bir insanın ölümü, başkaları için yaşama dönüşebilir. Bu, insanlık değerlerinin ve tıbbi bilimin birleştiği en anlamlı dayanışmadır. Gerçekten çok duygusal ve çok önemli bir karardır.
Bağışçı Sayısı Yetersiz: Çok sayıda kişi organ nakli için donör (organ bağışı/bağışçısı) bekliyor. Ancak beyin ölümü veya ölüm sonrası yapılan organ bağışı oranı hâlâ düşük seviyededir. Oysa sadece bir kişinin bağışı bile, birçok hasta ve ailesinin yaşamını değiştirebilir. Her yıl yüzlerce hasta uygun organ bulunamadığı için maalesef yaşamını yitirmekte. Bizler de organlarımızı bağışlayarak, “öldükten sonra bile yaşatabilen” o iyilik zincirinin bir halkası olabiliriz. Unutmayalım ki bir gün bizim veya sevdiklerimizin de bir organa ihtiyacı olabilir. Bugün bağış yaparak, yarının umudu olabiliriz. Aynı sağlıklı iken kan bağışında bulunmak gibi.

2.    Toplumda organ bağışı konusunda hâlâ çekinceler var. Sizce bu konuda en yaygın yanlış inanışlar neler ve farkındalığı artırmak için neler yapılmalı?
Toplumumuzda maalesef organ bağışı konusunda yaygın yanlış inanışlar var. Organ bağışı konusundaki yanlış inanışlar, bilgi eksikliği ve duygusal korkulardan kaynaklanıyor. Farkındalık, sadece bilgiyle değil, hikâyeler ve güvenle artar. Bir kişinin bile fikrini değiştirebilmek, bir hayat kurtarmak demektir. En yaygın ve tehlikeli inanış; “Organlarımı bağışlarsam, hastanede bana yeterince müdahale edilmez”. şeklindedir. Halbuki doktorların öncelikli görevi ve varoluş nedeni, her hastayı yaşatmak ve tedavi etmektir. Organ bağışı konusu ancak tıbben ölüm kesinleştikten sonra gündeme gelir. Organ nakli süreci, yoğun bakım ekibinden tamamen bağımsız başka bir uzman ekip tarafından yürütülür.

Farkındalığı artırmak için eğitim, medya ve sosyal medya kampanyaları, rol modellerin örnek oluşturması ve bilgilendirme noktaları önem arz eder. Okullarda her seviyede “organ bağışı: yaşam ve bağış” temalı eğitici, farkındalık yaratıcı dersler olmalı ve/veya seminerler düzenlenmeli, Tıp fakülteleri ve sağlık çalışanları, toplumda daha yoğun çaba sarf etmelidir. Televizyon, dijital platformlar ve sosyal medyada gerçek hikâyelere yer verilmesi güçlü etki yaratır. Ünlü kişilerin gönüllü katıldığı “Yaşatmak Elimizde” tarzı kampanyalar toplumda güçlü yankı bulur. Sağlık profesyonelleri, öğretmenler, toplumun üst seviye lider insanları ve yerel yöneticiler kendileri sağlıklı iken organlarını bağışladıklarını beyan ederek örnek olmalıdır.Hastanelere, organ nakli merkezleri ve aile sağlığı merkezlerine konunun önemini anlatan broşür/posterler asılabilir. Hastalar ve yakınları için kısa broşürler, videolar ve yönlendirme panoları hazırlanabilir. 3–9 Kasım Organ Bağışı Haftası her yıl toplumun her kesiminde etkinliklerle kutlanmalı. Üniversitelerde, belediyelerde, sivil toplum kuruluşlarında “Bir Organ, Bin Umut” temalı sergiler, yürüyüşler ve söyleşiler yapılabilir. 
 

uku-organ-nakli-haftasi-web2

3.    Organ nakli sürecinde hem tıbbi hem de etik açıdan en çok dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir? Beyin ölümü tanısının doğru anlaşılması neden bu kadar önemlidir?
Organ nakli, yalnızca bir ameliyat değildir. Hem tıbbi hem etik olarak son derece hassas bir süreçtir. Bu sürecin ilk ve en önemli aşaması, beyin ölümü tanısının konunun uzmanlarınca doğru ve kesin biçimde konmasıdır. Çünkü ancak beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişiden alınan organlar, yasal ve etik açıdan nakil için kullanılabilir. Bu aşamada esas ilke şudur: Öncelikle insanı yaşatmak için tüm tıbbi çaba gösterilir; ancak umutlar tükendiğinde organ bağışı gündeme gelir. Beyin ölümü tanısı, organ nakli ekibinden tamamen bağımsız konunun uzmanı 2 hekim tarafından, bilimsel kurallara dayanarak konur. Bu hekimlerin arasında nöroloji, anestezi-reanimasyon, nöroşirürji veya yoğun bakım uzmanları bulunur. Yani “tanı koyan ekip” ile “organları nakleden ekip” birbirinden kesinlikle ayrıdır. Beyin ölümü, tıpta geri dönüşü olmayan gerçek ölüm olarak tanımlanır. Beynin tüm işlevleri, solunumu ve refleksleri tamamen durmuştur. Hastanın kalbi bir süre cihaz desteğiyle atmaya devam edebilir ama bu, kişinin yaşadığı anlamına gelmez. Yani beyin ölümü, hukuken ve tıbben ölümdür. Organ nakli sürecinde üç temel etik ilke vardır:

Saydamlık ve denetim: Tüm süreç kayıt altındadır.
Gönüllülük ve rıza: Aile onayı olmadan hiçbir organ alınamaz.
Adalet: Organ dağıtımı, merkezi sistemle ve tıbbi önceliklere göre yapılır; hiçbir ayrım gözetilmez.
Ayrıca bağışçıya ve ailesine saygı, etik sürecin en önemli temelidir. Unutmayalım ki bu tıbbi olduğu kadar insani bir sorumluluktur. 
Organ bağışı, ölümün ardından bile yaşamı çoğaltmanın en insani yoludur. Bir insanın hayatını kaybettikten sonra bile başkalarına yaşam verebilmesi hem bilimin hem vicdanın en güzel kesişimidir. Unutmayalım ki beyin ölümü, bir hayatın sonu ama başka hayatların başlangıcı olabilir. 

4.    Organ nakli alanında önümüzdeki yıllarda hangi bilimsel veya teknolojik gelişmelerin öne çıkmasını bekliyorsunuz?
Artık tıp, organ nakli konusunda çok başarılı. Ama muhtemelen asıl devrim, önümüzdeki yıllarda yaşanacaktır. Bu aşamada üç ana başlıkta büyük gelişmeler bekliyoruz: biyoteknoloji, rejeneratif tıp (yenileyici tıp) ve yapay zekâ destekli sistemler. 

Biyoteknoloji, organ yetmezliğiyle mücadelede yeni kapılar açıyor. En çarpıcı örneklerden biri biyobaskı (3D (üç boyutlu) organ basımı). Bilim insanları artık bir yazıcıyla, hücre tabanlı “mini organlar” üretebiliyor. Yakın gelecekte bu teknolojiyle, hastanın kendi hücrelerinden üretilmiş organlar nakledilebilecek. Bu da doku uyumsuzluğu ve organ reddi riskini büyük ölçüde ortadan kaldıracak.

Rejeneratif tıp (yenileyici tıp), vücudun kendi kendini onarma kapasitesini kullanmayı hedefliyor. Kök hücre tedavileriyle, artık hasar gören dokuların kendini yenilemesi mümkün hale geliyor. Gelecekte belki de bazı organ yetmezliklerinde tam nakil yerine kısmi doku onarımı yeterli olacak. Örneğin kalp yetmezliği olan bir hastada, kalbin tamamını değiştirmek yerine hasarlı bölgeyi kök hücreyle iyileştirmek mümkün olabilecek. 
Yapay zekâ ise organ nakli sürecinin her aşamasında etkin olmaya başladı. Onun sayesinde organ ve alıcı eşleşmesi saniyeler içinde yapabiliyor. Nakil öncesi verileri analiz ederek, hangi hastanın nakil sonrası en yüksek başarı şansına sahip olduğunu öngörebiliyor. Ayrıca cerrahi planlamada da devrim yaratıyor: Üç boyutlu modellemeler ve hastanın dijital ikizleri sayesinde cerrahlar ameliyatı sanal ortamda önceden “prova” edebiliyor.

Bir yandan tıbbın sınırları genişliyor, bir yandan da insanlık değerleriyle bilim arasında güçlü bir denge kurulmaya çalışılıyor. Bugün organ bağışı yapan biri, sadece bir yaşamı kurtarmıyor; aynı zamanda bilimsel ilerlemenin de ilham kaynağı oluyor. Gelecekte organ bulmak değil, organ “üretmek” konuşulacak. Ama şunu unutmamalıyız: Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, bir organ bağışçısının yüreğindeki iyiliğin yerini hiçbir şey tutamaz. “Bilim organı üretebilir, ama bağış sadece insandan gelebilir.”

5.    Tıp fakültesi öğrencileri ve genç hekimlerin organ nakli alanına ilgisini artırmak için ne gibi önerileriniz var? Bu alanda uzmanlaşmak isteyen gençlere nasıl bir yol haritası çizersiniz?
Organ nakli, sadece teknik bir uzmanlık değil, insan yaşamına dokunan en derin alanlardan biridir. Bu nedenle gençlerin bu alana ilgisini artırmak için önce duygusal bağ kurmalarını sağlamak gerekir. Bir organ nakli hastasının yeniden hayata tutunuşuna tanık olan bir öğrenci, tıbbı bir daha asla aynı bakışla görmez. Bu farkındalığı yaratmanın yolu da erken dönemde sahaya dokunmaktan geçiyor. 

Tıp fakültelerinde organ nakli merkezlerine geziler, beyin ölümü sürecinin gözlemlenebileceği stajlar, canlı tanıklıklar içeren seminerler düzenlenmeli. Ayrıca multidisipliner yapı vurgulanmalı; çünkü organ nakli sadece cerrahların işi değil — anestezistten acil tıp uzmanına, nefrologdan etik kurul üyelerine kadar herkesin ortak emeğiyle gerçekleşiyor. Gençlerin bu ekip ruhunu erken yaşta deneyimlemesi çok kıymetli.

Bu alanda uzmanlaşmak isteyen genç hekimlere önerilerim: Öncelikle sabır, merak ve ekip çalışmasına yatkınlık şart. Organ nakli alanı yüksek bilgi, disiplin ve empati gerektirir. Genç bir hekim önce iyi bir insan sonra iyi bir klinisyen/hekim olmalı; organ nakline temel oluşturan iç hastalıkları, cerrahi, anesteziyoloji, yoğun bakım gibi alanlarda güçlü bir temel kurmalıdır. Sonrasında ise organ nakli merkezlerinde gözlemci veya asistan olarak görev almak çok faydalı olur. Ulusal ve uluslararası düzeyde birçok nakil derneği, kongre ve eğitim programı bulunuyor. Bu platformlarda hem bilimsel gelişmeleri takip etmek hem de mentor bulmak mümkündür. Mentorluk çok önemlidir; bu alana yıllarını vermiş bir uzmanın rehberliği, genç bir hekimin yönünü belirler. Ayrıca yeni dönemde, organ nakli yalnızca klasik cerrahiyle sınırlı kalmayacak; biyoteknoloji, yapay zekâ ve genetik mühendisliği ile iç içe olacak. Bu yüzden gençlerin sadece tıbbı değil, teknolojiyi de çok iyi takip etmesi gerekiyor. Tıbbın geleceği artık disiplinler arası düşünme yeteneğinde gizli.