İstismarı Anlamak, Önlemek ve Müdahale Etmek
Çocuk istismarı, dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de hem bireysel hem toplumsal düzeyde derin izler bırakan, ancak yeterince konuşulmayan, fark edilmeyen ya da görmezden gelinen bir sorun. Bu karmaşık ve çok yönlü konuyu daha iyi anlayabilmek, toplumdaki yanlış inançlarla yüzleşebilmek ve çocukları koruma yönünde atılması gereken adımları konuşmak adına Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Bengü Berkmen ile gerçekleştirilen bu kapsamlı röportajda, çocuk istismarının tanımından Kıbrıs’ta en sık karşılaşılan vakalara, aile içi istismarı görünmez kılan dinamiklerden eğitim kurumlarının rolüne, yasal düzenlemelerin yeterliliğinden medyanın etkisine kadar pek çok önemli başlık detaylı şekilde ele alındı. Berkmen aynı zamanda çocuk istismarının psikolojik yansımaları ve bu alanda çalışan uzmanların karşılaştığı duygusal zorluklara da ışık tutu.
Berkmen, çocukları korumak adına sadece yasaların değil, toplumsal bilincin, kültürel normların ve bireysel farkındalığın da ne denli önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bengü Berkmen’in uzman bakış açısıyla yaptığı tespitler ve paylaştığı bilgiler, hem ebeveynler hem eğitimciler hem de çocuklarla çalışan tüm profesyoneller için önemli bir kaynak niteliğinde.

1. Çocuk istismarı nedir? Neler bu kapsama girer? Aileler ve toplum üyeleri nelerin çocuk istismarına girdiği konusunda yeterince bilinçli mi?
Çocuk istismarı, çocuğun beden bütünlüğüne, gelişimine zarar veren her türlü davranış olarak tanımlanmalıdır. Ebeveynlerin bu konudaki bilgi düzeyine bakıldığında kültürden kültüre değişen davranış normları olmakla birlikte, bilgi ve farkındalık seviyesinde bazen çok geleneksel kaldığımız noktalar olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Burada anlatmaya çalıştığım şey, her davranışın çocuğun istismar edilmesi amacı ile yapılmayabileceği ancak çocuğun kendi bedenini koruması ve kendi bedenini savunabilmesinde kültürel davranış dayatmaları veya kalıplarının çocuktaki ‘hayır diyebilme’ becerisini elinden alabilme ihtimali. Ya da yanlış olan davranışın da bu kültürel davranış kalıpları nedeni ile normalleştirmesine yol açılabileceği… Dolayısı ile farkındalık seviyelerinin dünyanın hiçbir yerinde istediğimiz noktada olmadığını söyleyebiliriz. Bizim dezavantajımız, çocuk koruma politikasının olmaması. Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne imza atmış olmamıza karşın yasa konusunda, yaptırım konusunda çok geride olmamız. Dolayısıyla çocukla çalışan multidisipliner alanların ebeveynlerin ve çocukların bu konuda bilinçlendirilmesi bağlamında çok kısıtlı imkanları var.
2. Kıbrıs’ta çocuk istismarı konusunda ne tür vakalarla daha sık karşılaşılıyor? Fiziksel, duygusal, cinsel ya da ihmal bağlamında en yaygın olan hangisi?
Veriler çok kısıtlı. Çocuk istismarı çok evrensel bir konudur. İnsanlık tarihi var olduğundan beri çocuk istismarı da vardı. Ancak, dünyanın bir terim olarak çocuk istismarını kabul etmesi 1970’lere dayanır. Dövülmüş/Hırpalanmış Çocuk Sendromu adlı bir sendromla biz ilk defa çocuk istismarını ‘çocuk istismarı’ olarak konuşmaya başladık dünyada. Tarihsel sürece baktığımızda, çocukların yetişkinlerden farklı bireyler olduğunun kabullenilmesi çok geç olmuştur. 1874 yılında, çocuk istismarına karşı gerçekleştirilen ilk yasal müdahalelerden biri olarak Kabul gören Mary Ellen Wilson vakası, bu durumu çok net anlatmaktadır. Mary Ellen, Amerika’da biyolojik ailesi tarafından kiliseye terk edilen ve bakıcı aile tarafından bakılan bir çocuğun oradan kurtarılmasında, o dönem yasalarında çocuklara ayırıcı hak tanımamasından dolayı mahkemede bir hayvan gibi gösterilerek hayvan haklarından yararlandırılarak bulunduğu ortamdan kurtarılmıştır. Çocuk istismarı araştırmalarının son 100 yıl içerisinde şekillenmeye, son 50 yıl içerisinde de hız kazanmaya başladığını söyleyebiliriz. Özellikle Amerika ve Avrupa’da çocuğu korumaya yönelik yasalar çok kapsamlı olmasına karşın, dünyanın her yerinde çocuk istismarının tüm türleri ile ilgili sıkıntılar devam etmekte.
Kıbrıs’ın kuzeyi özeline baktığımızda, yayımlanan bilimsel çalışma sayısı çok az. Devletin bu konuda tuttuğu yıllık bir istatistik yok. Ancak mahkemelerin kararları veya polis kayıtlarından yararlanılabiliyor. En son 2016’da bir polis memurunun kendi tezinde, bir sene içerisinde kaç vaka geldiğine dair, suçlar üzerinden yaptığı bir çalışma var. Bunun dışında, yaygınlık oranları hakkında bilgimiz son derece kısıtlı. Şunu biliyoruz ki, fiziksel istismar gibi kendini çok daha kolay belli eden, tespit edilebilen, istismar türleri yanında, cinsel istismar çok daha geç, çokça tekrar sonucunda tespit edilebiliyor. Duygusal ihmal ve istismar gibi dile dayanan davranış kalıpları, bazen istismar olarak bile fark edilmiyor. Bu nedenle istismar yaygınlığımızın düşük olduğunu düşünmemekle birlikte, tespit edilebilen ya da istatistiksel bir oran olmadığı için bu yaygınlığın ne kadar feci bir boyutta olduğunu bilmiyoruz.
3. Çocuk istismarına yönelik toplumda hâkim olan yanlış inançlar veya mitler neler?
Doğru bilinen yanlışlarda kültürün büyük etkisi var. Dönemin, teknolojinin çok ilerlemiş olması, aile yapılarının değişmesi gibi etkenler söz konusu. Bundan 30-40 yıl önceki aile yapısı ile şimdiki aile yapısı, çekirdek aile kavramı bir değil. Hali ile istismarın yapılış şekilleri ve doğru bilinen yanlışları da etkileyen bir durum.
Örneğin, 40 sene önce çocuğa yönelik cinsel istismarın hep dışarıdan, bir yabancı tarafından çocuğa uygulanabileceği gibi yanlış bir inanç vardı. Bu yanlış inanç hala var. Dolayısı ile ebeveynlerin çocuğa öğretisi ‘tanımadığın kişilerden şeker alma, çağırırsa gitme, konuşma’ oluyor. Ancak günümüzde yabancılardan gelen istismarın %15’I geçmediğini görüyoruz. Genellikle çocuğa yönelik cinsel istismarın yaygınlık oranına göre %85’i tanıdığı, güvendiği çevresinden geliyor. Bu da dürtüsel olarak ve tek seferlik cinsel istismarların yaygınlık oranları düşükken, tanıdık tarafından uygulanan ve çocuğun uzun süreli olarak maruz kalabileceği cinsel istismarın yaygınlık oranı çok daha yüksektir. En büyük tehlike, tehlikenin dışarıdan geleceğini zannetmek.
Bu noktada, kültürden bahsetmemin sebebini açıklamak isterim. Bizler daha ataerkil bir toplumda yetişiyoruz ve büyüklere saygı, büyüklerin talebini mutlak suretle yerine getirmek gibi alışkanlıklarımız var. Bayramda seyranda, normalde sıkça görmediğimiz akrabalarımız çocuğumuza sarılmak istediğinde ve özellikle küçük çocuklar bunu yapmak istemediğinde ebeveynler ‘olur mu, amcana/teyzene sarılman lazım’ diyoruz. Bu, amcanın/teyzenin istismarcı olması ile ilgili değil. Ancak çocuğa verilen mesaj; ‘sen istemesen de bazı şeyleri yapmak zorundasın, bedeninle ilgili kararlarını sen veremezsin, büyükler bu kararı senin yerine verir, senin hayır deme hakkın yok’ oluyor.
Davranış kalıplarında istismarı yabancı birinin uygulayabileceği, aile içerisinden ya da yakınından birinin istismar uygulamayacağı gibi bir yanlış düşüncemiz var. Cinsel istismarda, istismarcı genellikle bunu planlayarak hareket eder. Önce hedef avına çıkar. Çocukların bulunduğu okul, park gibi yerlerde veya yaşadığı çevrede, aile içerisinde, çocukları gözlem altına alır. Daha sessiz, kendini daha az ifade edebilen çocuğu kendine hedef seçer ve bununla ilgili çalışmaya başlar. Çocuğun ailesi ile bir güven ilişkisi kurar. Eve girer çıkar, aileden biri gibi olur, insanların güvenini kazanır. Ardından çocukla yalnız kalabileceği vakitleri tasarlamaya başlar. Örneğin anne babasının işte olduğu saatlerde çocuğu özel derse bırakma, parka götürme gibi sorumluluklar üstlenir. İlk etapta yapacağı şey yine istismar değildir. Bu defa çocuğun güvenini kazanmaya ve bir sır yaratmaya çalışır. Örneğin ailesi kış aylarında dondurma yemesini istemeyen çocuğa dondurma alarak ‘bu aramızda bir sır’ der. Çocuk ailesinin kışta dondurma yemesine izin vermediğini bile bile dondurmayı yediğinde aralarında bir sır oluşmuş olur. Böylece istismarcı, çocuğu borçlandırır. Bu sır oyunları başladıktan sonra istismar aşaması başlar. İstismar aşamasından itibaren istismarcı çocuğu tehdit etmeye başlar. ‘Bunu birine söylersen ben de ailene senin yalancı biri olduğunu söylerim, benimle gizli gizli dondurma yemeye geldiğini söylerim, annen seni bir daha sevmez’ gibi, veya çocuğun yaşı daha büyükse ‘ailene zarar veririm, kimse sana inanmaz, seni evden atarlar, evcil hayvanını öldürürüm’ gibi tehditler gelmeye başlar. Bir çocuğun gelişim düzeyini düşündüğünüzde böyle bir çıkmazın içinde çocuk, bunların gerçekten olacağını varsayarak bu istismarı saklamaya başlar. Bazen aylarca, yıllarca bu istismar ortaya çıkmaz. Ne zaman ki çocuk artık buna dayanamayacak hale gelir veya bir şekilde bunu sonlandırmak ister, o zaman bunu güvendiği birisine anlatmaya çalışır. Dolayısı ile istismarın yabancıdan geldiği miti, geçerli değildir.
İkincisi, yabancı istismarında parklarda-bahçelerde, çocuklara şeker vererek kendine çekme yöntemi de değişiyor. İstismarcı, bir evcil hayvan alarak parka gidip, köpeğini çocuklara sevdirerek benim evimde bir sürü köpek var gibi yalanlarla çocukla bir ilişki kurup, çocuğu alıp istismar edebiliyor.
Üçüncüsü istismarın yalnızca kız çocuklarının başına gelebileceği miti. Erkek çocukların da en az kız çocuklar kadar cinsel istismara uğradığını artık biliyoruz. Sadece erkek çocukların bunu kız çocuklara göre daha zor ifade edebildiğini, çünkü başına geleni daha zor algılayabildiğini yapılan araştırmalar dolayısı ile biliyoruz.
İstismarcının dışarıdan görüldüğünde anlaşılabileceği de bir başka yaygın yanlış inanç. Bugün Amerika’daki birçok çocuk istismarı davasında, dışarıdan son derece eğitimli, sosyo ekonomik düzeyi yüksek, giyimi kuşamı-öz bakımı çok iyi durumda olan kişilerin yer aldığını görüyoruz. Dolayisi ile bu da yıkılan mitlerden biri.
4. Kıbrıs'taki yasal sistemin çocuk istismarını önleme ve cezalandırma açısından yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Bu sistemin geliştirilmesi adına neler yapılabilir?
Kişisel olarak, yeterli olduğunu düşünmüyorum. Bir güncelleme yapılmasına karşın çok yakın bir zamana kadar falaka cezası gibi Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kalan yasalar veya Kıbrıs Lirası gibi bugün geçerliliği olmayan para birimleri ile cezaların bulunduğu eski yasalar var. Ayrıca caydırıcı nitelikte bir iyileştirme olmakla birlikte çocukları koruma anlamında yeterli değil. Çok daha kapsamlı revizyonların olması gerekiyor. Yasaların yanında, diğer alanlarda da gelişmeye ihtiyacımız var. Çünkü yasa, işin sonucu ile ilgili. Önlemek için sürecin daha başından yapılması gereken pek çok şey var. Ancak yasalar da yeterli değil.

5. Aile içi istismarın fark edilmesini engelleyen temel dinamikler neler?
İstismarı yapacak kişinin kendini görüntüsünden belli ettiğini varsayıyoruz. Ayrıca istismar deyince bizim aklımız hep cinsel istismara gidiyor ama çocuk istismarının birçok türü var. Duygusal istismar da bunlardan biri. Boşanma süreçlerinde ebeveyn yabancılaştırma dediğimiz son derece tehlikeli, bir ebeveynin diğerine karşı çocuğu doldurup tamamen izole ettiği durumlar ve davranışlar söz konusu olabiliyor örneğin. Bunlar fiziksel istismar gibi tespit edilebilirliği olan somut şeyler olmadığı için çok daha zor tespit edilen şeyler. Dolayısı ile bizim, insanların görünüşü, statüsü, eğitim düzeyine bağlı olarak önyargılarımız bize ‘o asla yapmaz, asla çocuğuna zarar vermez’ dedirtebilir.
6. Eğitim kurumlarının çocukları istismardan koruma konusunda nasıl bir rolü olabilir?
Bizim korkumuz, hala birçok eğitim kurumunda ya da yönetsel kesimde ‘eğer bir tehlikeden bahsedilmezse çocuğun bundan korunmuş olacağı’ yönündeki yanlış düşünce şeklidir. Örneğin madde kullanımı. Eğer maddeden bahsedilmezse, çocuk da bilmediği için bundan korunacak yanılgısı. Halbuki tam tersi.
Öncelikle tüm eğitim kurumlarında, tüm çocukların yaş ve gelişim düzeylerine göre cinsel eğitim alması gerekir. Bizde ‘cinsel eğitim’ denildiğinde de hemen bir önyargı oluşuyor. ‘Bu yaşta çocuklara cinsellik mi öğreteceğiz?’ deniliyor. Oysa biz yetişkin cinselliğinden bahsetmiyoruz. Ancak çocuğun beden bütünlüğünü koruyabilmesi, normal olanla olmayanı, kendini rahatsız eden davranışın ne olduğunu ayırt edebilmesi için bu gerekli. Biz, mahremiyet eğitimimizi anne babamızdan öğrenmeye başlıyoruz. Özel bölgelerle ilgili bir eğitimden bahsediyorum. ‘Biri göğüsüne, popona, penisine, vulvana dokunursa bunlar kötü dokunuştur, buralara izin verme. Sadece doctor bakabilir, anne baban bakabilir’ deniliyor. Ancak biz biliyoruz ki, cinsel istismar sadece genital bölgelerle ilgili değil. Öyle bir pedofil vakası vardır, çocuğun sadece saçına dokunarak uyarılıyor olabilir. Çocuk bu davranışın onu rahatsız ettiğini fark eder ama biz çocuğa bunun normal olmadığını ve rahatsız oluyorsa buna hayır diyebileceğini öğretirsek, çocuk gider ve ailesine bu durumu aktarır. Bu nedenle çok erken yaşta, evde başlayan eğitimle birlikte, tüm eğitim seviyelerinde yaşa ve gelişime uygun şekilde çocuğa cinsel eğitim verilmesi gerekir. Bilecek ki kendini koruyabilsin.
7. Kıbrıs’ta çocuklara yönelik psikolojik destek mekanizmaları yeterli mi?
Şu anda, istismar konusunda Çalışma Bakanlığı’na bağlı Sosyal Hizmetler Dairesi bu konuda hizmet veriyor. Bir takım projeler yapılıyor ama yeterli midir derseniz, oradaki görevli sayısı yeterli olmadığı için, takip-destek sistemlerinde büyük sıkıntı var. En büyük avantaj daireye bağlı olan görüşme odalarının şekillerinin değişmiş olması. Herhangi bir tespit çalışmasında uzmanların kamera üzerinden görüşmeyi takip edip kayıt altına alabilmeleri sağlanmıştır. Mahkeme sürecine geçildiğinde o çapraz sorgular devam ediyor ama çocuğu buna biraz daha az maruz bırakabilmek adına bu görüşmelerin gerçekleştirildiği alanla ilgili atılımlar var. Ancak destek sisteminde çok ciddi sıkıntılar var çünkü düzenli bir takip sistemi olmadığı için ancak istismar gerçekleştikten sonra olaya müdahale edilebiliyor. Dolayısıyla riskli görülen durumlarda çocukların korunması ya da bir uyarı sistemi gelişmiş değil.
8. İstismar kaynaklı travma sonrası çocuklarda hangi psikolojik bozukluklar en sık gözleniyor?
Davranışsal değişimler başlar. Burada ebeveyn gözlemi çok önemli. Tabi ki davranış değişimi oldu diye ‘istismar var’ genellemesine gitmek doğru değil ancak sebepsiz yere çocuğun davranışlarında bir anda değişimler gözlemleniyorsa dikkatli olmak gerek. Nedir bu değişimler? Çok sevdiği ve yapmak istediği şeylerden vazgeçmeye başlamak, derslerde bir anda dalmaya, dinlememeye ve çalışmamaya başlar, iştahta değişimler yaşanabilir, konsantrasyonu dağılmaya başlar… Ebeveyn bunu günlük herhangi bir olaya bağlayamaz, örneğin ‘anne babanın iş tayini nedeni ile başka bir şehre taşınılması dolayısıyla çocuğun adaptasyon sorunu yaşaması’ ya da ‘aile içinde bir vefat yaşandı’ gibi, çocuğun böyle olmasına neden olabilecek hiçbir sebep yokken davranışlar dramatik ölçüde değişiyor. İkincisi ise çocuk fiziksel belirtiler vermeye başlar. Gerileme davranışları başlar. Bir anda parmak emme, altına kaçırma, daha önce kazanmış olduğu becerileri yapamamaya başlama vb. Bu noktada ebeveyn gözlemi yapılması, bunu dayandırabilecek bir sebebi bulamamak gibi unsurların bir arada değerlendirilmesi gerekir. Çünkü altına kaçıran her çocuk istismara uğruyor diyemeyiz. Üçüncüsü ise, çocuğun özellikle istismarcının bulunduğu bölgeye, evine gitmek istememesi, bununla ilgili çeşitli sebepler sunmaya başlaması ya da mazeretler göstermeye başlamak.
9. Çocuk istismarıyla çalışmak, ruh sağlığı uzmanları için nasıl bir duygusal yük taşıyor?
Çok kolay değil. Çocuklarla çalışırken karşınıza çıkacak senaryonun ne olabileceğine hazırlıklı olmak gerekiyor. Acıya ve kötüye tahammül seviyenizin yüksek olması gerekir çünkü işi yaparken duygusal olarak değerlendirme yapmamanız gerekir. Orada bir çocuğa yardım ediyorsunuz ya da çocuğun sürecini anlayıp çocuğu koruyabilmek için bazı adımlar atıyorsunuz. Dolayısı ile kendi duygu ve düşüncelerinizi bir kenara bırakıp işinize odaklanmanız gerekiyor. Çok yıpratıcıdır. Özellikle cinsel istismar veya ağır fiziksel işkenceye tabi tutulan, ağır ihmallere uğrayan çocukların hikayelerinde kolaylıkla sindirilebilecek materyaller dinlemezsiniz. Muhakkak bir süpervizyon ya da bir uzmanın da kendi ruh sağlığını da toplarlayabilmek adına alması gereken destek söz konusudur. Tek başınıza yapabileceğiniz ya da sürekli o toksik materyali dinleyip çözebileceğiniz bir durum değildir. Sürekli olarak eğitim, süpervizyon devam etmeli. Kendi durumunuzu da değerlendirmeniz gerekir ki işinizi devam ettirebilesiniz.
10. Medyanın çocuk istismarı haberlerini sunuş biçimi, toplumda farkındalık yaratma açısından ne kadar etkili?
Açıkça söyleyebilirim ki kesinlikle etkili oluyorlar ancak çocuğu korumak anlamında değil. Kendi tirajlarını yükseltmek adına… Ülkemizde Medya Etik Kurulu belli kurallar koyuyor, bu resmi ve yasal medya kuruluşlarını bağlıyor. Nedir bunlar? Çocuğun adının gizli tutularak yalnızca baş harflerinin verilmesi, çocukla ilgili kimlik bilgilerine yer vermemek. Bunlara hassasiyet gösteren haberler var. Fakat göstermeyenler de var. Ayrıca internet gazeteciliği dediğimiz kayıtlı olmayan haber kuruluşlarını denetleyebilecek hiçbir mekanizma yok. Burada iki sıkıntı baş gösteriyor. Birincisi, çocuğun isminin baş harflerinin verilmesi, yaşının belirtilmesi, ardından yaşadığı köyün adının verilmesi durumu. Kıbrıs çok küçük bir yer, dolayısıyla siz çocuğun adını vermeseniz de baş harflerini, yaşını ve yaşadığı bölgeyi yazarak oradaki beş çocuktan birini işaret etmiş oluyorsunuz. Varsayalım ki bunlara çok dikkat edildi ve çocuğun kimliği anlaşılmadı, burada ikinci problem ortaya çıkıyor. Bu haberlerin çok küçük puntolar ve çok az detay ile verilmesi gerekirken, bizim haber kanallarımızın çoğu olayı o kadar detaylı anlatıyor ki, kimse bunun nasıl bir olay olduğunu hayal etmekte zorlanmıyor. Sahne sahne, adım adım çocuğun başına ne geldiğini tüm ülke okur, konuşur. İnternette yorumlar yapılır. Çocuğun korunması, çocuğun yaşadığı travma düzeyini ikiye, üçe katlamak, zaten çok zor atlatabileceği bir süreci damgalamış olur. Çünkü hem çocuk, hem çocuğun ailesi hem de çevresi bu haber ve yorumlara sürekli olarak maruz kalır. Yargılanır, ebeveynler sorumsuzlukla, çocuk disiplinsizlikle suçlanabilir. Bu travma tekrar tekrar o aileye yaşatılır.
Bu tarz haberlerin çok küçük puntoda, herhangi bir görsel kullanılmadan ve detaylara yer verilmeden geçmesi gerekir. Maalesef siz herhangi bir medya kuruluşuna bunu söylediğinizde, ‘haber alma hakkı’ ve ‘basın özgürlüğü’ adı altında bir çıkış yapılır. Şu anda tek yapılabilen, haber başlığında kimlik bilgilerini olabildiğince gizlemeye çalışmak ama dediğim gibi küçük bir yerde yaşadığımız için ne olursa olsun kişi parmakla gösterilmiş oluyor.